Sabahın 6’sındaki felsefi konuşmalar – Fatih Türkmenoğlu

2 Ocak 2017

fatih_türkmenogluServis her sabah 6:45’de kapıda. Malum, İstanbul hayatı. Genellikle 6 gibi de uyanmış oluyor Mimi, tabii biz de. Bir takım ritüellerimiz, günü kucaklama şekillerimiz var. Her sabah birkaç dakika hep birlikte yatak keyfi yapıyoruz önce. Onun gıdıklanması, ayaklarından ve gerdanından öpmeler, güne kahkahayla başlamanın inanılmaz heyecanı.

Giyinme, saçlarının taranması, diş fırçalama, kahvaltı, vitaminler, bir bardak su… Bu arada durmadan konuşmalar. Ama durmadan. Bazen de kendi kendine.

-Ne dedin? Duymadım.
-Sana demedim.
-Kime dedin?
-Kafamın içindeki jurnali okuyordum. Ben herşeyi kafamın içine yazıyorum, sanki içeride görünmez bir defterim var, her yaşadığımı oraya kayıt ediyorum…

İnsan bir güne ne çok yapılacak iş sığdırabiliyor, öyle değil mi? Küçük insanların da listeleri hayli kabarık. Ödevler, sınavlar, resimler, okula götürülecek malzemeler, yakındaki doğumgünü partileri, aktivitelerdeki yükümlülükler falan, programlar dolu dolu. Her bir kalemin üzerinden geçmek, upuzun güne şöyle bir bakıp kendimizi hizalamak, bizim kahvaltı masasındaki sabah rutinlerimizden. Bu arada da en çok Mimi anlatıyor, biz dinliyoruz…

Sonra da, istediğim bir zaman, o yazdığım defterin sayfalarını çevirip okuyorum. Bunu herkes yapabilir, çok zevkli oluyor.Çocuk zihninin ve kalbinin güzelliğine, açıklığına, sevecenliğine doyulmuyor. Sabah sohbetlerimiz o yüzden de hiç bitmesin istiyorum. Servis arabasını beklerken tüm dünya sorunlarını çözüyor, tüm canlıları seviyor, dünyanın her köşesindeki zor durumdaki bitkileri kurtarıyoruz. Servis hostesimize ve şoförümüze en içten ve neşe dolu “günaydın”larla da okuluna doğru yola koyuluyor Mimi.

Herkesi sevmek lazım. En çirkinleri, en kötüleri bile. Biz sevmezsek kim sevecek, o zaman onlar daha da mutsuz olabilirler…

Ciğerimin ortası yanıyor sanki o anlatırken. O tutku, o sevecenlik, o hümanist bakış hiç gölgelenmesin, hiç yaralanmasın isterim. Hayatı hep severek, hep gülerek, hep konuşarak geçsin. Dilerim ki hayatı boyunca sevilsin, kollansın, korunsun…

Keşke.

Sonra mutfak masasına oturup, çayımı alıp, gazeteleri okuyorum. Türkiye ve dünyadan gelen haberler. Günümüzde haber demek, kötü bir olay demek zaten. Her biri depresyon, kalp krizi, sinir krizi, tansiyon yükselmesi nedeni olabilir. Kendim için endişelenmeyi bir kenara bırakıp, çocuklarımızı düşünüyorum dehşetle: Binbir özenle yetiştirdiğimiz evlatların büyüyeceği dünya, artık ne fena… Biraz önceki müthiş enerji, bilgelik ve sevecenlikten sonra, sanki ikinci kez uyanıyorum. Virgina Woolf’un “Yaşam bir düştür; uyanmak bizi öldürür” lafındaki gibi; adeta uyanıyorum ve yıkılıyorum.
Yetişkin dünyasına, o negatif bulutun altına uyanmak istemiyorum ben. Mimi’nin gördüğü dünyada, onun bulduğu harika çözümlerle, her şeyi severek yaşamak istiyorum. O saf tutkuya hayranım ben. O filitresiz sevecenliğe bayılıyorum. Enerjiyle, kahkahayla yaşamak istiyorum. İtalyan atasözü, “Tutkusuz yaşanmış hayat, aslında yaşanmamıştır”; Charles Bukowski de “Korkunç olan ölüm değil, yaşanan ya da yaşanamayan hayatlardır” der. Şu hayatı hakkıyla yaşayalım, çevremizdekileri de güzelce yaşatalım istiyorum.

fatih_ocak_2017
Kötülerin kaybettiği, iyilerin kazandığı, sevginin her zorluğu yendiği, hastalıklara ilaçların çare olduğu, savaşların sona erdiği, kol kola dans edilen barışçıl bir dünyada uyanmamızı, kalbimin en derinlerinden diliyorum.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir