At çiftliğinde bir gün

1 Temmuz 2015

Aynı anne-baba, aynı ev, aynı eşyalar, eve giren para aynı, arkadaşlar, arabalar, tablolar, tabaklar; her şey aynı. Bu evin iki kızı ise, sanki dünyanın iki zıt kutbundan gelmişçesine, farklı…

Ben böyle olabileceğini öngörememiştim. Belli koşullar altında, en azından benzer insanlar üretip yetiştiririz diye hayal etmiştim. Kızlar başka ülkelerin insanları sanki; biri Kuzey Avrupalı, biri Arjantinli gibi…

İstanbul’da havanın iyi olduğu bir Cumartesi, daha geçen hafta, ailece Zekeriyaköy’e, Göçmen’s Ranch’e gittik. Çok yakın arkadaşlarımız Devrim ve Emine Çubukçu ve onların dünya tatlısı oğulları Ada ile birlikteyiz. Kahvaltı faslından sonra, “Hadi çocukları midillilere bindirelim” dediler. “Peki” dedik, kendimizi uçsuz bucaksız yeşilin ortasına bıraktık.

aslan-kral

Talia, her zamanki mırın kırın durumunda. “Ben binmesem olur mu?” ile başladı. “Ya düşersem, rüzgar soğuk eserse” ile devam etti monolog. Bu durumlara alışkınım, ikna etmeye falan çalışmıyorum artık. Küt diye kolundan tutup, midillinin üstüne yerleştirdim. Ada zaten alışkın, kendi biniyor. İki çocuğun yanlarında da birer abi, biz arkadan takipteyiz, midilli safari başlıyor!

Mira, benim küçük, kucağımda. Biraz sonra inip çamurlara attı kendini. Sonra bakıp güldü, tabii o haline biz de… Talia’ya bakıyorum; mutsuz. Mira kendini uçurumlardan aşağı atıyor, kocaman çoban köpeklerini seviyor, kahkahalar atıyor. Talia’yla göz göze geliyorum; ağladı ağlayacak. Mira koşup midilliye dokunuyor, tek heceli cümleleri ile binmek istediğini anlatıyor. Cilveler işe yarıyor, birkaç dakikalığına o zevki tadıyor. Çığlık kıyamet, neşesi tüm dünyayı kaplıyor.

aslan-kral2

Oysa Talia gene mutsuz.

  • Ne istersin Talia, neden suratın asık kızım?
  • Eve gidelim, bebeklerimle oynamak istiyorum…

O anda büyük resmi gördüm: Küçükle koşacak, yüzecek, yamaç paraşütü yapacaktım. Uzak ülkelere gidip, dünyanın her insanını tanıyacaktım. Talia için en doğru hareket ise, belli bir yaşa geldiğinde kanaviçe kursunu gitmek, reçel ve turşu yapımını öğrenmek, biçki-dikiş derslerini tamamlamak olacaktı.

İki kızım, karakterleriyle doğmuştu. Biri atının üzerinde tüm Vahşi Batı’yı titreten Calamity Jane, diğeri ise ev kızı Plain Jane’di.

Elden ne gelir, saygı duyarım!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir