“Güneş sadece bizim için doğuyor”

6 Şubat 2015

Hem güzel, hem havalı… Üstelik başarılı ve son derece de çalışkan. İyi bir evlat, koruyucu bir abla, nefis bir arkadaş ve hayalleri süsleyen bir anne. İşte özetle Sibel Arna…
Röportaj: NORA ROMİ

Hepiniz onu ilk Hürriyet Gazetesi’nde yazdığı başta moda, devamında da anne çocuk yazılarıyla tanıyorsunuz. Oysa ben onu, bu işe adım attığı neredeyse ilk günden beri tanıyorum. Çünkü Milliyet Gazetesi’nde beraber çalıştık onunla 1990’ların ortalarında…
Beraber çalışmanın yanı sıra en iyi arkadaşlarımdan biri oldu her zaman. Düğünümde, oğlana doğumumda, hatta annemi gömerken bile yanımdaydı hep. Her zaman insan kalmayı becermiş, çalışkan, enerji dolu bir insandı ve aynen öyle de bir anne oldu. Neredeyse çocukken tanıştığım bu kadının çocuk yetiştirmesini izliyorum ben de şimdilerde. Kendi gibi hayatla barışık, pozitif, gözleri parlayan bir oğlan yetiştiriyor hayata… Kızlar yaşadı ilerde…
Hem güzel hem başarılı bir anne olunca insanların merakı da artıyor “Bütün bunları nasıl yapıyor?” diye. Her ne kadar oğlu Rüzgar yakında okul öğrencisi olacak kıvama geldiyse de Sibel’le muhabbetimize hamilelikten başlamayı tercih ettik. Ne de olsa, herkesin yolu bir!

Nasıl bir hamilelik yaşadın?
Çok rahat ve keyifliydi. İlk üç ay mide bulantısı oldu ama hiç kusmadım. Toplamda on üç kilo aldım. Elim, ayağım hiç şişmedi. Arkadan bakıldığında hamile olduğum belli olmuyordu, sadece karnımda top vardı sanki! Bu dönem bol bol yürüdüm. Bunun dışında bacak masajı yaptırdım ve çok faydasını gördüm. Abur cubur ya da tatlı değil, bol sebze ve meyve yedim. Ceviz ve bademimi hiç ihmal etmedim. En çok da taze fasulye yedim.

Doğum nasıl geçti?
Doktorum ile kırk ikinci haftaya geldiğimde sezaryen için bir tarih belirledik. Bir gece öncesinde çalışmalarımı tamamladım ve son moda yazımı yazıp gönderdim. Yazımı hazırlarkın sancılarım başladı, sabaha kadar devam etti. panik yapmadan, duş aldım, makyaj yaptım, sabah altı gibi de hastaneye gittik. Doktorum muayene ettikten sonra kırk sekiz saat daha sancı çeksem bile normal doğum yapamayacağımı söyledi. Çünkü anatomim gereği yeterli açılma gerçekleşmiyor ve bebek doğum kanalına girmiyordu. İstemeyerek de olsa sezaryene girdim.
(Sibel sezaryendeyken ben de odada onu bekleyenler arasındaydım. Doğumdan geldiğinde sakin ve güler yüzlü bir anne olmaya başlamıştı bile… Bebeğini kucağına aldığında inanılmaz bir duygu yoğunluğu yaşamış ve bunu hepimize hissettirmişti.)

Anneliğin en zor zamanı olan ilk günler nasıl geçti?
Uykusuz kaldığım ve yorulduğum bir gerçek ama çok gariptir ki annelik içgüdüsüyle tüm bunların üstesinden geliyorsunuz. İlk hafta annem yanımda kaldı, daha sonra kendi başıma da üstesinden gelebileceğimi gördüm ve tek başıma bakamaya başladım. Rüzgar sürekli uyanıyordu. Bu aşamada babanın desteği çok oldu.

Neden Rüzgar ismi?
Rüzgar’ın babası yelken yapmayı çok seviyor. Bir gece otururken “Oğlumuzun adı Rüzgar olsun mu?” dedi. Ben de doğa temalı erkek isimlerini çok severim. Erkek kardeşimin adı Poyraz… İçime sindi. Böylece Rüzgar’ımız oldu.

Nasıl bir çocuk oldu rüzgar, en sevdiğin ve kızdığın özellikleri ne?
En sevdiğim özelliği paylaşmayı erken öğrendi. Ne kadar kıymet verirse versin birlikte oynamaya daha çok değer verdiği için her oyuncağını paylaşıyor. En kızdığım özelliği ise taktımı takıyor. Anlatınca değil deneyimleyince anlıyor. Taharet musluğunun nasıl çalıştığını öğrenmesi için sifonun su haznesine illa elini sokması gerekiyor yani… Ama bu da onun karakteri. Tabii ki kabul!

Anneliğin sana getirdiği değişiklikler neler?
Rüzgar sayesinde sonsuz aşkla tanıştım. Erkek dünyasına başka bir açıda bakmaya başladım. Şefkatli bir erkek yetişmek için uğraşıyorum. Daha verimli bir insan olmaya başladım. Eskiden iki saatte biten işler artık bir saatte bitiyor. Daha umutluyum hayata karşı, aynı zamanda endişeliyim. Oğlumun sayesinde, güne güneş sadece bizim için doğuyormuş gibi şımarık bir duyguyla başlıyorum. Onun gibi hiçbir erkeğin bana tutkuyla bakmayacağını biliyorum. Çok daha güçlüyüm artık, gözyaşlarımın kıymetini biliyorum, öyle her şeye akıtmıyorum. Yine oğlum sayesinde dostum olanla olmayanları ayırt edebildim.

Rüzgar ile ilgili hayalleriniz var mı?
Rüzgar şefkatli bir erkek olsun yeter. Çünkü çağımızın en büyük sorunlarından biri şefkatsizlik; bu konuda çok fakir ve bencil davranıyoruz. Bunun dışında doktor olsun gibi hayallerim yok. O nasıl mutlu olacaksa o işle uğraşsın. İyi, dürüst, pozitif, renkli, ön yargısız, çalışkan, hafif çatlak, almadan da vermesini bilen bir insan olsun isterim. Tüm bunları ona elimden geldiğince vermeye çalışacağım…

Mesleğin ve yazıların için çocuk yetiştirme konusunda birçok uzmanla konuşup çok fazla bilgi sahibi oluyorsun. Öğrendiklerini uygulama konusunda nasılsın?
Başlarda kararlı, söz dinler ve hevesliyim. Zaman geçtikçe uzmanların dediklerini arada bir uygulayıp çoğunlukla yüreğimin sesini dinliyorum. Belki de böylesi daha iyi… Sonuçta çocuk yetiştirmenin bir anayasası yok. Zaten uzmanların hepsi de aynı şeyi söylemiyor. Uzmanına tabii ki danışacağız ama bunu kendi mantığımıza hislerimize göre modifiye etmeliyiz diye düşünüyorum.

Bir anne olarak en iyi özelliğin ve en büyük eksiğin ne ? Annelikte en zorlandığın şey ne oldu?
En iyi özelliğimi büyüdüğünde Rüzgar’a sorarız. Hatta sizin için şu an sordum. En iyi özelliğin bana oyuncak alman, en kötü özelliğinde iPad’e saat koyman dedi. J Çocuk işte. Bence benim en kötü özelliğim fazla evhamlı oluşum. Düşünce kaldırmıyorum ama bir yeri kanayınca falan çok korkuyorum. Geçen gün babasında limonata yaparken parmağını rendelemiş. Beni aradı ve anne sen parmağıma asla bakamazsın, ucundaki et gitti dedi. Ben benden gittim o an ama haklıydı bir hafta hiç bakamadım. Pansumana hep babası götürdü.

Bir tane daha doğurur musun?
Asla asla dememek lazım. Doğururum tabii. Daha 35 yaşındayım. Geçen hafta kendi 51 yaşında kızı 8 aylık biriyle röportaj yaptım. Oldukça vaktim var.

20 yaşında nasıl bir Rüzgar hayal ediyorsun?
Yakışıklı olacağına dair yoğun sinyaller alıyorum. Benim yüzümden duygusal ve romantik olacak, hamuru öyle şekillendiriyorum. Tutkularının peşinden koşacak. Belki dünyayı dolaşan bir gezgin, belki bir müzisyen, belki de bir sporcu. Ne yaparsa yapsın işiyle mutlu bir genç olacak.

Yeni annelere ya da anne adaylarına önerin ne?
Rüzgar’ın az önce verdiği cevaptan da belli olduğu üzere ben telefon oyunlarına falan çok gıcığım. iPad’inde de bir tane oyun var. Restoran işletiyor, yemek yapıyor, müşteri ağırlıyor. Baba mesleğinin sanal versiyonu yani… Sosyal, yaşıtı ya da değil insanlarla ilişki kuran, spor yapan, AVM’de minimum zaman geçiren bir çocuk Rüzgar. Sorguluyor, hepsine olamasa da çoğu ‘neden’ sorusuna (günde 300) cevap alıyor. Öneri deyince aklıma ilk bunlar geliyor.

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir